" In the desert, there is no sign that says, Thou shalt not eat stones. Sufi proverb. "
" Çölde 'taş yemek yasak' diye emreden bir levha yoktur. Sufi atasözü."
Distopik sanat eserlerini sever misiniz?
Distopya, sözlük anlamıyla: "Ütopik toplum anlayışının antitezi olarak kullanılıyor. Yani distopik bir toplum, otoriter ve baskıcı bir sistem olarak ifade edilir. " Distopik sanat eseri denildiğinde aklınıza roman olarak George Orwell'ın 1984'ü, Aldous Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sı, Anthony Burgess'ın Otomatik Portakal'ının geldiğini tahmin edebiliyorum.
Filmlerden de Blade Runner, V for Vendetta ve Brazil'in.
Bunların hepsinde kötü, hastalıklı, anormal bir toplum anlatılır. Bu yüzden de okunması, izlenmesi kolay olmayan bir türdür. Dolayısıyla herkese göre değildir çünkü insanları gerçeklerle yüzleştirir. Sorular sordurtur. Bugün size böyle bir romandan ( aynı zamanda dizisi de çekildi Türkiye'de blutv'den izleyebilirsiniz.) bahsetmek istiyorum. Damızlık Kızın Öyküsü'nden...
Öncelikle uyarılar. İçerdiği şiddet, korku, cinsellik temaları ve kullandığı dil açısından ve konusu itibariyle de herkese uygun olmayan bir kitap. Size alıntılayacağım kısa yazı kitabın ilk bölümden olacak. Bu kadarını sürpriz bozan bir etki, bir spoiler olarak algılayacaksanız sonra uyarmadı demeyin.
![]() |
"fotoğraf bir" |
Kadınların isminin bile olmadığı bir dünya burası. Baş karakterimizin adı Offred yani Fred'inki demek. Çünkü yaşadığı evin komutanının adı Fred. Hani bizde Ahmet'in yeri, Hasan'ın yeri vardır ya, onun gibi. Kadınlar da adeta bir mala dönüştükleri için kendi isimlerini kullanamıyorlar.
Kitabın (ve dizinin) konusu gelecekte geçiyor. İnsanlık yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Çünkü doğum oranları çok azalmış. Hala doğurgan kalabilen az sayıdaki kadın da yakalanarak damızlık hale getiriliyor. Gerçekten damızlık bir hayvan gibi davranılıyor onlara. Hiçbir konuda söz hakları yok. Başlarına taktıkları şapka, atlara takılan gözlük gibi. Sadece önünü görmesini sağlıyor. Etrafına bakmak yasak. Olup biten her şeyi görmene gerek yok. Tek açıdan bakacaksın. Sadece önüne bakacaksın.
Yazar ilginç bir şekilde 1984 yılında Batı Berlin'de yazmaya başlamış bu romanı. Evet Batı Berlin diyorum çünkü o yıllarda Berlin'in tam ortasında bir duvar vardı. Yazar o günleri şöyle anlatıyor: "Sovyet İmparatorluğu hala çok güçlüydü ve daha beş yıl sonra çökecekmiş gibi hiç görünmüyordu. Her Pazar Doğu Alman Hava Kuvvetleri sonik patlamalarla bize ne kadar yakın olduklarıni hatırlatıyordu. Demir Perde ülkelerine yaptığım ziyaretlerde sürekli ihtiyatlı olmanın, gözetlenme duygusunun, konuşurken dolaylı anlatımlarla anlaşabilmenin ne demek olduğunu anladım ve tüm bunlar romanımı etkiledi. Yeniden isimlendirilen binalar gördüm. İnsanlar burası eskiden şöyleydi diye konuşuyorlardı."
Kitapta da dizide de çok açıktan gösterilmiyor ama seçilen mekanlar oldukça sembolik. Mesela arka planda insanların asıldığı duvar Harvard Üniversitesi'nin duvarı. Dünyanın belki de en meşhur Üniversitesi. Kurulduğu 17. Yüzyıldan beri bilginin ve doğruluğun araştırılması, bilim üretmenin merkezi haline getirilmek istenen bu kurum burada tam tersine dönmüş, yeni dünyada baskının, işkencenin ve yok etmenin merkezi haline gelmiş. Yıkmak, yok etmek o kadar sıradan bir hale gelmiş ki yanıbaşında idamlar okurken insanlar havadan sudan konuşabilme rahatlığını taşıyabiliyorlar.
Ama tabii başta bize garip gelen şeylerin sonradan ne kadar sıradanlaşabileceği konusunda kitabın da dizinin de başında uyarılmıştık.
Böylesi bir geleceğe nasıl ulaştıklarını daha çok flashback yani geri dönüşlerden çıkartmaya çalışıyoruz. Mesela ülkedeki bütün kadınlar bir anda işten çıkartılıyor ve bankadaki paralarına el konuluyor. Çünkü yeni yasa bu şekilde..
![]() |
"fotoğraf iki" |
Aldığı ve alacağı ödüllerden mi yoksa konunun evrenselliğinden mi ya da içinde yaşadığımız dünyanın giderek bir distopyaya dönüşmesinden midir bilmem ama bu kitabın ve dizinin çok geniş kitleleri etkileyecek derecede kaliteli bir sanat eseri olduğunu söyleyebilirim. Merak ettiyseniz Türkiye'de bluetv'den izleyebilirsiniz.
En başa yerleştirdiğim alıntıya gelince, Damızlık Kızın Öyküsü romanının en başındaki sözlerden biri bu. Şimdiye kadar taşları yemenin yasak olduğunu söyleyen bir uyarı levhası görmedin çünkü insanların taş yemeye zaten ihtiyaçları yok. İnsanları zaten yapmaya eğilimleri olmayan bir konuda uyarmak niye? Bu sorunun ve ardından gelebilecek soruların cevapları Damızlık Kızın Öyküsü romanında. Bu soruların cevapları sizde. İşte distopik eserler bu yüzden iyidir. Bize alternatif gelecek senaryoları sunar. Geçmişi unutmamak kadar geleceği de unutmamanın önemini hatırlatırlar. Olayları, insanları ve kitapları daha doğru okuyabilmemizi kolaylaştırırlar.
Hepimiz aynı şeyi izliyor, aynı şeyi okuyor gibi görünebiliriz ama bir kez kafamızdaki at gözlüklerini çıkartıp aynı şeye bir de farklı açıdan bakmaya başlayınca oradan çıkaracağımız anlamlar, bazılarını öfkelenirebilir. Bir kitap bu kadar mı farklı yorumlanır, dedirtebilir. Kelimelerin gücünü unutmayın aynı söz bazılarını biz, bazılarını onlar diye bölebilir.
Şimdi sizi kitabın ilk bölümünden bir alıntı ile baş başa bırakıyorum.
I. Gece
Bir zamanlar spor salonu olan yerde uyurduk. Eskiden orada oynanmış oyunlar için boyanmış çizgi ve dairelerin hâlâ üzerinde olduğu cilalı parkedendi zemin. Basketbol potaları hâlà yerli yerindeydi ama fileler yoktu artık. Salonu seyirciler için ayrılmış bir balkon çevreliyordu; ve bana öyle geliyordu ki, bir ardıl görüntü gibi hayal meyal olsa da, burnuma keskin bir ter kokusu da geliyordu, önceleri resimlerden bildiğim keçe etekli, sonraları mini etekli, daha sonra pantolonlu, en sonunda da tek küpeli ve yeşil meçli dimdik saçlı izleyici kizlardan gelen tatlh sakız ve parfüm kokularıyla karışmiş bir koku. Balolar da yapılırdı orada; duyulmayan bir ses palimpsesti gibi biçem biçem üstüne; alttan alta gelen davul sesleri, kimsesiz bir inilti, ince kağıttan çiçek şeritleri, kartondan şeytan figürleri, dans edenlerin üstünde dönen bir disko topu, üstlerine ışıktan bir kar serpiştirip. Eskiden kalma bir cinsellik vardı salonda ve yalnızlık ve ismi cismi olmayan bir şeye ait bir beklenti. O arzuyu, her an olabilecekse de hemen oracıkta, sırtın en dar yerinde, otoparkta ya da sesi kısılmış televizyonun görüntülerinin inip kalkan bedenlerin üzerinde sadece yanıp söndüğü televizyon odasında ya da dışında, orada ve o zaman üstümüzde gezinen ellerden farkı ve birazdan oluverecek o şey için duyduğumuz arzuyu hatırlıyorum.
Geleceğe özlem duyardık. Nasıl öğrendik bunu, bu doymazlık yeteneğini ? Havadaydı; konuşmamızı olanaksız kılan aralıklarla yan yana dizilmiş ordu işi portatif yataklarda uyumaya çalışırken de havadaydı, ardışık bir düşünce gibi Çocuklarınkine benzer flanel çarşaflarımız vardı ve üzerinde hala U.S. yazan eski ordu işi battaniyelerimiz. Giysilerimizi düzgün bir biçimde katlayıp yatakların ayakuçlarında duran taburelere koyardık. Lambalar söndürülmez, kısılırfı. Sara Teyze ve Elizabeth Teyze devriye gezerlerdi; deri kemerlerindeki askılardan sarkan elektrikli değnekleri vardı. Yine de silahları yoktu, onlara bile silah verecek kadar güvenilmezdi. Silahlar, özellikle Melekler'in arasından seçilen muhafızlar içindi. Muhafızların, çağrılmadıkça binanın içerisine girmelerine, bizim de dışarı çıkmamıza izin verilmezdi; günde iki kez, ikişer ikişer, şimdi dikenli tel örgüyle çevrilmiş, futbol sahasının etrafında yaptığımız gezintilerimiz hariç. Melekler bu çitin dışında sırtları bize dönük dururlardı. Bizim için birer korku nesnesiydiler, ama bunun dışında da bir şeydiler. Ah, bir baksalardı! Bir konuşabilseydik onlarla. Bir şeyler degiştokuş edilebilirdi, diye düşünüyorduk, bir an laşma, bir alışveriş, hâla bedenlerimiz vardı elimizde. Bizim fantezimiz buydu. Neredeyse sessiz fısıldamayı öğrendik. Yarı karanlıkta kollarımızı uzatabiliyor, Teyzeler bakmazken, boşluğu aşıp birbirimizin ellerine dokunabiliyorduk. Dudak okumayı da öğrenmiştik , başlarımız yastığa yapışık, yana dönmüş , birbirimizin dudaklarını gözleyerek. Bu biçimde isimlerimizi iletiyorduk, yataktan yatağa : Alma Janine. Dolores. Moira. June.
Azo bio sunda paylaştiysa iyidir elbet :')
YanıtlaSilteşekkür ederim (:
YanıtlaSil