10 Aralık 2017 Pazar

ÖLÜMSÜZ OLMAK İSTER MİSİNİZ?


     
            Ölümsüz olmak ister misiniz?
       

          Beynimizin tüm atomlarının aynısını bir yana kopyalasaydık. Tam bir kopyasını çıkarmış olsaydık. O beyin de bizim gibi düşünür müydü?  Şu an bu metni yazdığım telefonun aynısını bir kenara kopyalamış olsaydım, tüm atomlarıyla beraber, yine de içindeki bilgiler olmayacaktı. Çünkü bu bilgiler tam olarak fiziksel anlamda depolanmıyor. Evet fiziksel iz düşümleri var, fiziksel anlamda bilgi ortaya çıkarıyorlar fakat bu bilgilerin ortaya çıktığı şey içeride değil, bu bilgiler ısı enerjisiyle dağılıyor. Yani ben bu bilginin tümünü bu telefonu bir yere kopyalamak elde edemem.  Aynı şey beyin için de geçerli. Sizin düşünceleriniz, sizin çocukluğunuzdan beri edindiğiniz beyinde açtığınız belli yollar sayesinde ortaya çıktı. O yolların aynısını kopyalasaydık bile, elektronlar yani beyninizin çalışmasını sağlayan sistem, o yolları ( aynı yolları) kullanmayabilirdi. Çünkü o yolları kullanacak olan şey yine içeride yarattığınız o düşünceler. Yani beyninizi kapatmış olsaydık, içerideki elektriği bir şekilde kapatmış olsaydık diyelim, tekrar çalıştırdığımızda bomboş bir beyin olacaktı.  Çünkü bilgi içeride fiziksel olarak tutulmuyor. Peki ama nasıl tutuluyor? Şablonlar olarak. Şablonlar, zamana da dayalı bazı matematiksel işlemler. Şimdi burada şöyle bir eleştiri gelebilir; sonuçta şablonların da beyinde yarattığı belli bir fiziksel iz vardır. Aynı şekilde bu yazının da telefonun içinde yarattığı bazı fiziksel izler var, fakat bu yazının tümü bu telefonun içine fiziksel olarak depolanmıyor. Şöyle ki şablonlar şablonları tanımlayabilir. Mesela, bugün Google'a girip yaptığınız bir arama, matematiksel işlem olarak bilgisayara gidiyor ve diyoruz ki bilgisayar o matematiksel işlemi tanıyor. Hayır aslında tanıyan bilgisayar değil. Bilgisayar sadece belirli metal ve yarı iletken madenlerin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir kutu. Tanıyan şey bu kutu değil, başka bir matematik algoritması.  Yani bilgisayarın içinde gerçekte olmayan, fiziksel bir yapısı olmayan bir algoritma sizin yaptığınız işlemi tanıyor. Matematiksel işlemler birbirlerini tanıyor ve günümüzde bilgisayar dünyası da bu. Bilgisayardan hafıza kartlarını çıkartsaydık bile, işlemcileri, bu matematiksel işlemler sonucunda birbirlerini tanımaya devam edeceklerdi. Yani her şeyin fiziksel olarak depolandığı bir bilgisayar dünyası yok. Kaldı ki fiziksel depolama demişken harddisklerin üzerinde bile fiziksel anlamda bir depolama yapılmıyor manyetik olarak yapılıyor. Evet sonuçta manyetik alan da bir fiziksel izdir fakat siz o manyetik alanın kendisini kopyalayamazsınız. Kopyalama işlemini yaptığınızda o yok olacaktır. Söylemek istediğim, bir harddiski kopyalamak istediğinizde o kopya tamamen aynısı olamaz.

       
        Ama şöyle bir şey var, bilgi belki o bölgede yok ama evrene dağılıyor. Evren deterministik olduğundan dolayı tüm fiziksel bilgi bir şekilde evrende kalıyor. Evrenin tümünü okuyacak bir zihin veya bir makine olsaydı, beyni kopyalarken dışarı çıkıp şablonları oluşturmuş diğer geçmiş bilgileri de derkenip aynı beyin yapılabilirdi. Bu deterministik bir kopyalama işlemi olurdu. Aslına bakarsanız beynimizde bunu kolaylaştıracak bir şey de var. Buna dil diyoruz. Aynı yazılım dilleri gibi. Beynin içerisinde de bir dil çalışıyor. Hatta bu dil kendi içerisindeki kurallara bağlı. Ama bir zamanlar öyle değilmiş. Bundan yüz sene önceye gitmiş olsaydık. Bizim konuşma biçimimiz onlara çok farklı gelecekti. Biz onların yazdığı kitapları rahatlıkla anlıyoruz ama onların günlük dilinde konuşmaya çalışsaydık bunu başaramayacaktık.  Bunun nedeni onların günlük konuşma dilleriyle yazılı dilleri arasındaki farkın oldukça fazla olması. Fakat bizde öyle değil, bizler eğitiminizi yazılı dil ile alıyoruz. Yazılı dilin dile yaptığı şöyle bir aksiyon var; kuralları belirli olduğundan ve esnetilemediğinden dolayı, yazılı dilde neredeyse bir aksan yok. Aksansızlık ve esneksizlikten muaf olması yüzünden daha matematiksel bir yapısı var. Bu matematik bildiğimiz Aristocu matematik değil, dil ile ilgili bir matematik ve her dil ailesinin başka bir matematiği var. Buna kısaca zihin matematiği de diyebiliriz. Evrenin tümünü okuyan bu makinemiz, düşünceleri kopyalayacağı zaman bu zihin matematiğini çözmesi yeterli olacaktır. Zihin matematiğini çözmesi demek bizim dilimizi çözmesi demek. Bu da bizim sadece dilimiz ile düşündüğümüz ön kabulünü beraberinde getirir. Şöyle ki; ben size elma dediğimde beyninizde bir elma resmi canlanacaktı fakat bu elma resminin oluşabilmesi için benim dilimi biliyor olmanız gerekir. İşte beyin ana diliniz ile çalışıyor. Elma resminin beyninize ulaşabilmesi için elma kelimesine de ihtiyacı var. İletişimle düşünmek zorunda kalıyoruz. Bu iletişim dili matematikselleşirse, kurallarla kapalı bir şey haline gelirse daha kolay çözülür ama bu onun daha sezgisel olmasını da engeller. Bu aynı zamanda dil bilimciler için bir sorun, yazılı dilin dile yaptığı bu şablonlaştırma, onu matematikselleştirme durumunun dile yapılmış bir zarar olduğunu düşünüyorlar ve  hatta bundan muaf bir dil üretme yoluna da gitmişler.









       
            Bunun yanına şu konuya da değinmek istiyorum. Westworld, son zamanların popüler dizisi. Birinci sezon, sekizinci bölümde ( spoiler içermez) Robert ismindeki karakter insan yapısı, yapay bir zihne sahip bir karakterle şöyle bir diyalog yaşıyor:
 Makine olan karakter: Benim senden farkın ne? Madem aynı şeyleri hissediyorum aynı şeyleri düşünüyorum, benim senden farkım ne ?
Robert'ın cevabı ise şöyle: Bunun cevabı benim için oldukça açık, biz de sizin gibi bazı direktifler ile çalışıyoruz, sizin gibi bazı rutinlere gömülmüşüz,  biz de sizln gibi kararlarımızın ardını sorgulamıyoruz, biz de sizin gibi bazı sorular sorabiliyoruz, felsefik sorular. Bu şu sonuca götürüyor bizim sizden bir farkımız yok.
Bu oldukça ilgi çekici ve neredeyse benimsenecek bir şey makine zihninden bir farkımız olamaz çünkü makine zihni de neredeyse bizimle aynı şeyleri yaşıyor. Her şey aynı. Eğer organik maddelerden yapmışsak biyolojik beş zihin olur ve bir fark olmaz öyle değil mi?

           Benim buna yapacağım şöyle bir eleştiri var, bizden oldukça büyük bir farkı olacaktır. Makineler ne yazık ki ölümsüzlerdir. Ne yazık ki diyorum çünkü bizim zihnimizin bu hale gelmesinin ardında ölüm çok büyük bir yer kaplar.  Bizim kültürümüz, bizim geçmişimizin tümü ölüm kültürüdür. Bizler ölümün önümüzde yarattığı engelden dolayı bu günlere gelebildik. Beynimizde amigdala ve ego sadece ölümden kaçmaktadır. Bizim bütün yaptığımız sanat eserleri doğum ve ölüm ile ilgilidir. Neslin devamlılığı bizim geçiçiliğimiz ile alakalıdır. Bizim dilimiz bile ölüm ile alakalıdır. Geçiciliğin canlılığa yaptığı şey çok açıktır. Benim geçiciliğim veya sizin geçiciliğiniz bu evrimsel basamakları ortaya çıkartıyor. Biz geçip gideceğiz ve yerimize başkaları gelecek, yerimize gelecek olan şeyler daha farklı olacak. Bu bizim evrimimizin bir ürünü. Evrim bir şeylerin geçici olması sayesinde ilerliyor ve eğer kalıcı olsaydık yazıya geçirilmiş bir dil gibi, bu geçiciliği öldürecekti ve geçiciliğin getirdiği güzelliği, ilericiliği öldürecekti. Westworld dizisinde hastalıkların çok kolay tedavi edildiğinden bahsediliyor ve bunun da anlamı öldürdüğünden.


          Zaten tüm insan kültürü ve insanların ilericiliğini sağlayan şey de bu geçicilik. Makineler ölümsüzlüğü alarak çok şey kaybediyor. Kaçırdıkları çok şey var. Bu geçicilik, bu kelebek etkisi, çiçeklerin solması, güzel şeylerin evrende hızlı bitmesi ile ilgili. Supernova'ların evrendeki en güzel tabloları ortaya çıkartması , supernova'ların bir patlama anı kadar olması. Benim görebildiğim kadarıyla ölümsüzlük pek de isteyeceğimiz bir şey değil.  Popüler kültürde vampirlerin ölümsüzlüğe duydukları bunalıma varan duruşları da ardında bunu gerektiriyor. Bizim zihinlerimizin çalışma biçimi ölümsüzlüğe uygun değil. Şeker yemeye benziyor, vücudumuzun istediği ve bizi iyi hissettiren bir şey fakat fazla yerdeki ölüme neden olan bir şey. Ölümsüzlükte bunun gibi, gerçekten çok arzulanan bir şey fakat ulaşıldığında , felaketimiz olacak. Makineler  tasarlarlanırken insan zihinleri ile tasarlanıyor ve Westworld'de de böyle bir durum var. Makineler ölümsüzlük gibi bir olguyla haşır neşirler ve onların zihinlerine bu işkenceyi belki de yapmamalıyız . Makinelerin tasarlandığı zihinlerin ölümsüzlükle uyumlu olması gerektiğini düşünüyorum.



        Peki şey, ölümsüz olmak ister misiniz?

3 yorum:

  1. Ölumsüz olmayı isterdim,sevilen insanların da ölümsüz olması durumunda kimsenin ölümüne şahit olmama gerek kalmayacaktı.

    YanıtlaSil
  2. Severek takip ediyorum.Yazılarınızı dört gozle bekliyorum efendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. En kısa zamanda yeni yazı gelecek iyi akşamlar ")

      Sil

PALEOLİTİK ÇAĞ SANATI VE MODERN SANAT

Paleolitik Çağ’da Sanat Kavramı ve Modern Sanat Bağlantısı Paleolitik Çağ’da “sanat” diye başlamadan önce, Paleolitik Çağ’daki yaşam koşull...